Yaşam

Ali Kemal Güven ‘Çilingir Masası’ hakkında konuştu: Otosansürsüz projeyi bitirdim

Ali Kemal Güven’in yönettiği “Çilingir Sofrası” Kazanç’ta seyirciyle buluştu. Başrollerinde Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen’in yer aldığı sinema, farklı yollara sürüklendikten yıllar sonra Beyoğlu’nda bir meyhanede yeniden ortaya çıkan iki eski arkadaşı konu alıyor.

İlk kez gösterildiği İstanbul Sinema Festivali’nde Komite Özel Ödülü’nü kazanan “Çilingir Sofrası”, filmdeki performanslarıyla 29. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen’e En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getirdi.

Çilingir Sofrası filminin yönetmeni Ali Kemal İnanç ve sinema oyuncusu Barış Gönenen ile konuştuk.

Ali Kemal İtimat

Filmin yapım sürecinden bahseder misiniz? “Çilingir Masası” ilk olarak nasıl ortaya çıktı?

Ali Kemal İtimat: Yapımcım ve ortağım Seda Özkaraca ile anlatmak istediğimiz queer ve kadın hikayelerini yapmak için Witchcraft Films’i kurduk. Bütçe açısından hızlı bir şekilde hayata geçirilebilecek ve yaratmaktan gurur duyacağımız ilk sinema fikrini arıyorduk. Buyruk Can İğrek’in “Akşam” şarkısını dinliyordum galiba… Kafamda bir anda kareler canlanmaya başladı. Heyecanla Seda’yı aradım ve “İki adam bir masada oturuyor!” dedim. dediğimi hatırlıyorum. Seda’nın beni “Şimdi yaz” yazmaya teşvik etmesiyle süreç başladı.

‘ÇİLİNGİR SOFASI, DİLİ OLMAYAN BİR KONSEP’

Film bir çilingir masası etrafında geçiyor. Neden ‘çilingir masası’, bu kavram sizin için ne ifade ediyor?

Ali Kemal İnanç: Çilingir masası bizim için çok özel olan ve diğer dillerde karşılığı bile olmayan bir kavramdır. Anason kokusu, Müzeyyen Senar müziği, dumanlı orta hararet… Ve sohbet… Çilingir sofrası deyince, sofraya içini döktüğünüz, hesaplar yaptığınız, dertleştiğiniz ve en çok da çilingir sofrası gelir aklıma. daha da önemlisi, yüklerinizden kurtulun.

Çilingir Masası’na nasıl dahil oldunuz?

Barış Gönen: Pandeminin ortasında Ali Kemal beni aradı ve bir proje üzerinde çalıştığını ve benimle çalışmak istediğini söyledi. Yapımcımız Seda Özkaraca ile online görüşme gerçekleştirdik. Ali Kemal’in bir şeyler yazıp sonra konuşmak üzere sözleşmesiyle görüşmeyi sonlandırdık. Birkaç ay sonra bana bir e-posta gönderdi ama gönderdiği senaryo, bahsettiğinden farklı bir şeydi. Çilingir Masası’nı ilk kez böyle okudum. Okur okumaz sevdim hem rolü hem de senaryosu.

Çilingir Masası

Filme nasıl hazırlandınız, nelerden ve kimlerden beslendiniz?

Barış Gönen: Sinemaya hazırlık sürecinde Ali Kemal ile birebir çalıştık. Senaryoda rol alma sürecini ve sinemada görmediğimiz geçmişi konuştuk. Açıkçası, yıllar sonra hala birine karşı bir şeyler hissetmenin ne demek olduğunu anlamakta zorlandım. On yedi yıl çok uzun bir süre. Oynadığım karakter benim için bir servete sahipti. Buyruk Can son zamanlarda bir ayrılık yaşıyor ve hala o ilgiyle derdini bitirebilmiş değil. Hayatımda böyle bir dönemdi. Bu yüzden rolün hissini yeni ayrıldığı kız arkadaşına dayandırdım. Kanamasını sağlamak kolay çünkü karakterin zaten açık bir yarası var. Bu durumu kaşıyarak tüm duygusallığı ve aşk ihtiyacını buldum.

‘HEPİMİZİN HİKAYESİ AYNI’

Karakterle ilişkiniz nasıl ilerledi?

Barış Gönen: Buyruk Can kendini kabul etmiş, kendisi olmanın yolunu bulmuş biridir. Ancak bu onu zevkli ve eksiksiz yapmaz. Bence dünyada yazılan tüm öykülerin, oyunların ya da senaryoların tek bir amacı vardır; insanları anlamaktır. Oynadığım karakterin kendini bulmuş biri olması gri alanlarının olmadığı anlamına gelmez. Hayatın içinde yüzüyoruz. Sadece film süresi kadar oynadığımız karakterleri ve konuştukları kelimeleri düşündüğümüzde rollerle kurduğumuz ilgi çok zorlaşıyor. Öte yandan, hayatın diğer evrelerinde hepimiz bire bir hikayelerin başka versiyonlarını yaşarız. Sanki duygularımızla baş etmeye çalışıyoruz. Oynadığım her rolde kendimden bir şeyler görmeye çalışan biriyim. Hepimizin net ve bulanık tarafları, pürüzsüz veya karanlık tarafları vardır. Rolümle kurmaya çalıştığım ilişki daha çok kendimi o hikayenin içine yerleştirdiğimde kendimle kurduğum bağ. Bütün hikayelerimizde aynı.

Barış Gönen

Bir queer sineması olarak da değerlendirebileceğimiz “Çilingir Sofrası” LGBTIQ+ görünürlüğüne katkı sağlıyor. Sinema ve queer sinema çerçevesinde sinemanın, edebiyatın ya da sanatın herhangi bir dalında etkilendiğiniz ya da örnek aldığınız isimler var mı?

Ali Kemal İnanç: Değil mi, hayran olduğum çok usta var! Ryan Murphy, Todd Haynes, The Wachowskis, Pedro Almodovar, Tony Kushner, Alan Ball, Michael Cunningham, Stephen Sondheim, Howard Ashman ilk akla gelenler.

“YARATICI İNSANLARIN ÖZGÜR BIRAKILMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUM”

Film, temsil sorumluluğuna düşmeden toksik erkeklikten muzdarip iki yaralı adamın hikayesini anlatıyor. “Çilingir Masası”nı yaratırken tereddüt ettiğiniz veya otosansür uyguladığınız anlar oldu mu?

Ali Kemal İtimat: Kafamdaki tüm sesleri kapattım ve sadece istediğim sinemayı yazdım. Yaratıcı insanların özgür bırakılması gerektiğine inanıyorum. Sıfır otosansür, sıfır tereddütle projeyi bitirdim. Tabii yapımcım Seda Özkaraca bana bu lüksü sağladı.

‘ÇİLİNGİR MASASI DEYCE AKLINIZA NAZAN ÖNCEL GELMESİNİ İSTİYORUM’

Filmde diyaloglar kadar şarkılar da ön plana çıkıyor. O halde filme müzikal diyebilir miyiz? Şarkıların hikayeyi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Ali Kemal Güven: Çektiğim her işe müzikal demek mümkün sanırım. Ben de her filmin bir şarkısının olduğu bir nesilde büyüdüm. “Ağır Roman” deyince Cem Karaca’nın “Resimdeki Gözyaşları” ve “İstanbul Kanatlarımın Altında” denilince Gülay’ın “Aşk”ı geliyor aklımıza… bana ilham ver. Ben hayal kurarken ve yazarken o müzikler bana eşlik etmeye başlıyor. Nitekim Nazan Öncel, Kalben, Gaye Su Akyol, Gönül Yazar ve Cem Adrian’ın müzikleri olmasa sinema da rakısız çilingir masası gibi eksik ve tatsız olur.

Çilingir Masası

“MALESİ HAYATIN HER ALANINI OLUŞTURAN BİR KAVRAMDIR”

Filmin özetinde “Özgür ve toksik erkekliğin egemen olmadığı bir coğrafyada başka hikayeleri olabileceğini fark ediyorlar” cümleleri yer alıyor. “Özgür ve toksik erkekliğin” hüküm sürdüğü bu dünyayla nasıl mücadele ediyorsunuz?

Ali Kemal İtimat:Hikâyeler anlatarak… Filmler, diziler, tiyatrolar çekerek.

Barış Gönen: Zehirli erkeklik aslında erkeksi bir performanstır. Erkeklik hayatın her alanını daraltan bir kavramdır. Ailenizin ve toplumun, bir erkek olarak büyümenizden beklediği şeyler var. Bu tarihsel olarak oluşturulmuş bir kalıptır ve siz her zaman o kalıba girip oraya yerleşmeye çalışırsınız. Herkesin kendinden vazgeçmek zorunda kaldığı bir durum. Açıkçası, hayatım boyunca bununla mücadele ettim. Ailede, okulda, işte. Bence erkekliğin egemen olduğu alanlar kimseye inandırıcı gelmiyor. Erkekler için de. Çünkü orada doğaya aykırı bir şey var, öğrenilen bir şey var, sonu belli. Toksik erkeklikte kimsenin kendisi olmasına, kendisi gibi davranmasına izin verilmez. Oranın kuralları çok açık. Orada kendim olacağım dediğiniz anda büyük bir çaba başlatıyorsunuz. Bu uzun bir yol. Bu yolda yalnız olmadığımı, bu sesi yükseltmenin herkesin yararına olduğunu bilmek güzel. Devam etmek.

Çilingir Masası

Film son olarak Kazanç’ta seyirciyle buluştu. Yansımalar nasıl?

Ali Kemal İnanç: Yansımalar harika! Zati Gain, ikinci ikametgahımızla ilgili. Gurur duyduğum ve His Asena’nın romanından uyarladığım “Aslında Özgürsün” dizisi de Kazanç kütüphanesinde yer alıyor. Ekip olarak hala Çilingir’e gelen yorumları birbirimize gönderiyoruz ve gözlerimiz yaşlarla doluyor. Sonra kalp emojileri gelsin… Normalleştiremedik durumu! Her zaman şaşırır ve seviniriz. Aslında, işiniz ne kadar kişisel olursa, o kadar çok insanı yakalar.

saraykenthaber.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu